Bu ismi hatırlamamak mümkün mü?
Değerli dostlar, sizlerle hep birlikte O Buse’yi anmak istiyorum...
Facebook’ta ‘O MAS MAVİ GÖZLERE BİR KEZ OLSUN BAKABİLMEK İÇİN NELERİMİ VERMEZDİM Kİ...” adını verdiği bir grup kurup, Atatürk sevgisini, Atatürk ilkelerine duyarlılığını grup arkadaşlarıyla paylaşan Buse...
Sabahattin Zaim Lisesi 10’uncu Sınıf Öğrencisi jandarma uzman çavuş Ünal Sarıyağ’ın 17 yaşındaki kızı Buse...
Çevresinde, okulunda tam bir hanımefendi olarak tanınan...
Karnesinde hiç zayıfı olmayan okulunun çalışkan öğrencilerinden Buse...
22 Haziran 2010 günü Halkalı’daki askeri lojmanlardan Lisans Yerleştirme Sınavı’na hazırlık için İstanbul İl Jandarma Komutanlığı’nda açılan Mehmetçik Kursuna gitmek üzere babasıyla birlikte askeri servis aracına binerek yola koyulan Buse...
PKK’lı bir caninin servis aracına dört Mehmetçik’in şehit olmasına neden olan bombayı attığında, kendini feda edercesine korumak için üzerine kapandığı babasının kucağında şehit olan Buse...
Şimdi körpecik bedeni Atatürk’ün kenti Ankara’nın kara topraklarında olan Buse...
Ölümsüz varlığı ise sonsuza kadar “AYAĞININ TOZU OLSAM O GURUR YETER BANA ATAM’ dediği, “HEDEFİM SANA ULAŞMAK, KİMİ GÜLÜP GEÇSE DE BEN BUNA İNANIYORUM.’ dediği Atatürk’le Birlikte sonsuza değin var olacak olan Gökyüzündeki melek Buse...
Yıllardır bir yontu sanatçısının çıkıp Türk gençliğinin Atasına bağlılığının sembolü olan ve Atasının dizleri dibinde çok özlediği masmavi gözlere doya doya bakışını ölümsüzleştirdiğini düşlediğim Buse...
İŞTE o Buse Facebook paylaşımında “ATAMA SÖYLEMEK İSTEDİKLERİM” diyerek bakın neler yazmıştı:
“Hani bazı şeyler vardır ya anlatmak istersin anlatamazsın, görmek istersin göremezsin, duymak istersin duyamazsın, ulaşmak istersin ulaşamazsın işte öyle bir şey bu da...
Ama bunları yapabilmek o kadar önemli ve değerlidir ki senin için vazgeçemezsin bu sevdadan...
Peşinden koşarsın hiç yorulmadan, yolun sonunun uçurum olabileceği ihtimali olsa bile; Çünkü bir umut vardır içinde o umut senin gerçeğindir.
Yolun sonunu umutla aydınlatırsın. İşte sende o umuda sahiptin ve umutla aydınlattın yolunu. Sadece umut olamazdı bu, güven, kararlık ve bazen de bir çift keskin mavi göz...
Şu an bunu yazabilmemi, hissettiklerimi rahatlıkla paylaşabilmemi sana borçluyum ve bunun da farkındayım...
Şu an en büyük hedefim ne biliyor musun? "Sana ulaşabilmek" kimi gülüp geçse de buna ben inanıyorum, mühim olanda bu değil mi zaten?
Tıpkı senin bir zamanlar kim ne derse desin inandığın şeyin peşinden gittiğin gibi. Ben de gideceğim...
Çünkü ben senden öğrendim inanmayı, umutla bağlanmayı, kendine güveni ve kararlı olmayı...
Ve bunları yaparken senin aydınlattığın yolda kim ne derse desin sapmadan başım dik bir şekilde yürüyeceğim...
Çünkü ben senin önderliğinde yetişen Türk evladıyım ve zorda kalırsam muhtaç olduğum kudretin damarlarımdaki asil kanda mevcut olduğunun farkındayım...
Şehit Buse’yi sonsuzluğa uğurladığımız o karanlık günlerde çalıştığım HÜRSES Gazetesinde yazdığım bir BUSE yazısını hoşgörünüze sığınarak on yıl sonra bir kere de sizlerle paylaşmak istiyorum...
HANİ o, kirli düşman çizmeleri altında ezilen vatan topraklarını kurtarmak...
Ve bir ulusun onurunu ayağa kaldırmak için,
Öbek, öbek yanan çoban ateşleri vardı ya...
Körpecik melek ruhun, kocaman, cesur yüreğinle...
Kudurmuş katil sürülerine...
Yetim hakkı yiye, yiye...
Göbeği şişmiş sefih yaratıklara...
Hani o “BAYRAĞIMIZA, ATAMIZA VE ŞEREFİMİZE HAKARET EDENLER” diyordun ya...
Hani “ATA YADİGÂRI” aydınlığı kendi dünyalarının karanlık zindanlarında boğmak isteyen...
O beyinleri kurumuş acuzeler var ya...
Hani seni en çok yaralayan...
“ŞAHSİ MENFAATLERİNİ MÜSTEVLİLERİN SİYASİ EMELLERİYLE TEVHİT EDENLER” var ya...
Sen de öyle bir çoban ateşi olmuştun sevgili yavrum...
Hani bebelerinin giysisini, ıslanmasın diye top mermilerinin üstüne örten...
O kutsal analar vardı ya...
Hani vatan savunması için, özgürlük için, onurları için düşman mermilerine süngüyle karşı koyup, göğsünü siper eden isimsiz kahramanlar vardı ya... .
Onlar kadar yüce yürekli...
Ve onlar kadar “MUSTAFA KEMALİN ASKERİ” idin...
“O MASMAVİ GÖZLERE BİR KEZ OLSUN BAKABİLMEK İÇİN NELERİMİ VERMEZDİM” diyordun...
“ÖZLEDİM SENİ...” diyordun...
Artık o büyük özlemini doyasıya gidermektesin...
Hiç görmemiş ve hiç tanımamış olsak da...
Biz de, biz de seni hep özleyeceğiz...
Senin o tertemiz duygularını çok, ama çok özleyeceğiz...
“BEN SENDEN ÖĞRENDİM İNANMAYI, UMUTLA BAĞLANMAYI, KENDİNE GÜVENİ VE KARARLI OLMAYI..
BUNLARI YAPARKEN SENİN AYDINLATTIĞIN YOLDA KİM NE DERSE DESİN SAPMADAN BAŞIM DİK BİR ŞEKİLDE YÜRÜYECEĞİM...
ÇÜNKÜ BEN SENİN ÖNDERLİĞİNDE YETİŞEN TÜRK EVLADIYIM...”
O kısacık ömründe işte böylesine nice aklın ulaşamayacağı kadar bilge...
Nice uzun ömürlere sığdırılamayacak kadar büyük...
Sözcüklerin gücünün yetmeyeceği kadar anlamlı...
Bir “Buse” oldun güneşlerce parlayan...
Ve son yolculuğunda “Ay”la kucaklaşıp,
Asil kanının rengine bürünüp,
Yıldız, yıldız yüreğimize aktın
“YAZIK O'NUN EMEKLERİNE, YAZIK ONCA VATAN EVLADININ KANINA, ONCA ANANIN GÖZYAŞINA YAZIK...
ASLA VEREMEYİZ ONLARIN HESABINI ...”
Sana kendi adıma söz vermek isterdim...
“Mustafa Kemal’in Türk ulusunun yücelmesi için verdiği emekler heba olmayacak. Onca vatan evladının kanı artık akmayacak. Onca ana artık gözyaşı akıtmayacak. Hesap vermek korkusu sürüp gitmeyecek artık...
O çok özlediğin “Mustafa Kemal aydınlığı” yeniden şafak olup karanlığı boğacak…
Atatürk'ün ülkesini yeniden kuracağız...
Ülküsünü sonsuza kadar yaşatacağız…”
“İSLAM BİZİM MİLLETİMİZ İÇİN EN GÜZEL DİN AMA YÖNETİME KARIŞMADIĞI SÜRECE...”
Keşke sana güvence verebilseydim...
“Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olmayacak...”
Keşke sana bunların sözünü verebilseydim...
“AYAĞININ TOZU OLSAM O GURUR YETER BANA ATAM...
Türk ulusunun küçücük Hanımefendisi...
Senin inancınla yaşayan...
Senin yüce duygularını paylaşan...
Ve sonsuza kadar doya, doya yaşayacağın o masmavi aydınlığın içinde...
ATA'nın bağrında gururların olabilecek en yücesindesin...
Seni hiç unutmayacağız...